Yahşi Günde Yar Yahşidir Yaman Günde Yetiş Gardaş
27.02.2017 00:00
26 Şubat 1912 yılında Hocalı, tarihin en vahşi soykırımlarından birine şahit olmuştur. SSCB'nin dağılmasıyla oluşan boşluktan yararlanan Ermeni kuvvetleri, stratejik bir öneme sahip olan Hocalı'ya saldırılara başlamış, saldırıların neticesinde 106'sı kadın, 70'i yaşlı ve 63'ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan Türkü'nü insafsızca katletmiştir. Ayrıca 275 kişiyi de esir almış olup 150'si hâlâ kayıptır. 25 yıl önce bugün yaşanan bu katliam, video-kayıtlarla da işgale katılan kişilerin itiraflarıyla da belgelenmiş durumdadır.Mesela Ermeni Yazar Zori Balayan, o dönemde işgalde hekim olarak görevlendirilmiştir. Bu görevi esnasında bir bebeği denek olarak kullanmış ve itirafını da Ruhumuzun Canlanması adlı kitapta şu aşağılık cümlelerle dile getirmiştir: "Katliam sırasında pencereye çivilenmiş bir çocuk gördüm. Aklıma dahiyane bir fikir geldi. Canlı bir çocuğun derisi yüzüldükten sonra kaç dakika yaşayabileceğini hesaplamak için kolları sıvadım. Kafası dahil tüm derisini 5 dakikada yüzdüm. Arkadaşım Haçatur, çocuğun çığlıkları duyulmasın diye annesinin kesilmiş göğsünü çocuğun ağzına tepti."Bu cümleler, şeytanı şeytanlığından utandıracak cümlelerdir ve Hocalı'daki vahşeti gözler önüne sermektedir.
15 devlet parlamentosu ve ABD'nin 16 eyaleti işgali "soykırım" olarak nitelemiş durumda olsalar da birçok Batı devleti katliamı soykırım olarak görmedi. Aynı Batı'nın da içinde bulunduğu Birleşmiş Milletler, 1948 yılında aldığı kararla soykırımı şöyle tanımlamıştır: "Bir eylemin soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla tümünün veya bir bölümünün yok edilmesi niyetinin bulunması gerekir." Bu tanıma göre Ermenistan'ın yargılanması şarttır. "Öz gardaş" ve soydaş olarak gördüğümüz Cân Azerbaycan'ın bu kadim acısı, biz Türkiye Türklerinin de acısıdır. Bu katliamı dillendirmek, uluslararası kamuoyunda ısrarla anlatmak boynumuzun burcudur. Bu aşamada "sanat" da kullanılabilecek en iyi argümanlardan biridir. Ermeni sanatçılarının "sözde soykırım"ı tüm dünyaya sanat vasıtasıyla dillendiridiğinden daha kuvvetli bir şekilde Hocalı, şiirlere, makalelere, köşe yazılarına, romanlara ve hatta sinemaya konu olmalıdır.
İşte bu duygulardan ilham alan şairimiz Fazıl Ahmet Bahadır'ın büyülü mısralarıyla Hocalı'da vefat edenlere Allah'tan rahmet diliyoruz. Mekanları Cennet, kabirleri pür-nûr olsun!
(...)
Yıldızlar uyurken her gece,
Tutunup rüzgârın eteklerine,
Göy Hazar kokulu bir mugam gelir,
Ayrılık üstüne hasret üstüne.
Hocalı'da Kelbece'de Laçin'de
Gök hıçkırır, yedi kat yer ürperir.
Taşsız kalmış mezarların bekçisi,
Yarım kalmış sevdaların yasçısı...
Karabağ'ın bağrında,
Bahtı kara bir çüçek,
Her bahar inatla açıp yeniden
Gidenlerin döneceği güne dek
Ümitle bekleyecek.
Ve bir seher yer ile gök arasında
Yaratılmış ne varsa
Ya azatlık ya ölüm diyecek.


