HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 08 KASIM 2024, CUMA

Yahşi Günde Yar Yahşidir Yaman Günde Yetiş Gardaş

27.02.2017 00:00
Orta Asya'dan kopup gelen, kurduğu 114 devlet ve 16 imparatorlukla dünya tarihinde yaşanan birçok olayın dizginini elinde tutan Türkler, devlet kurmak ve ne yazık ki yıkmakta meziyetlidirler. Bizlere düşen ise zaferlerin yanında mağlubiyetler ve yanlışların da muhasebesini yapabilmektir. Her yenilgiden bir zafer çıkarmanın mümkünlüğünü Büyük Şair Sezai Karakoç, "Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır." mısraında dillendirmiştir. Savaşçı özellikleri, vatanperverlikleri ve medeniyetler inşa etmeleri bakımından benzerine rastlanmayan bu necip milletin asla aklından çıkarmayacağı ve kinini diri tutacağı hadiseler vardır. Bu hadiseler her ne kadar tarihin tozlu sayfalarında unutturulmaya çalışılıyor ve sessiz bir feryada dönüştürülmek isteniyor olsa da ecdattan efrada bir miras gibi bırakılmalıdır.   Son yüzyıl, bir millet olarak Türkler üzerinde oynanan kirli oyunlarla doludur. 1915 yılında Tehcir Kanunu ile sürgün edilen Ermenilerin bu sürgünü tüm dünyaya bir soykırım olarak göstermesi ancak soykırımın en vahşicesini 1992'de Dağlık Karabağ Bölgesindeki Hocalı kasabasında yapması, tiyatral yeteneğin sadece şahıslarda değil devletlerde de olduğunun kanıtıdır. Biz Türkler, maalesef çok yakın zamanda yaşanmış olan elim hadiseleri, çok çabuk unutmaktayız. Unutmak, belli değerlerin de ölümüne yol açan bir kanser gibidir. 26 Şubat 1912 yılında Hocalı, tarihin en vahşi soykırımlarından birine şahit olmuştur. SSCB'nin dağılmasıyla oluşan boşluktan yararlanan Ermeni kuvvetleri, stratejik bir öneme sahip olan Hocalı'ya saldırılara başlamış, saldırıların neticesinde 106'sı kadın, 70'i yaşlı ve 63'ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan Türkü'nü insafsızca katletmiştir. Ayrıca 275 kişiyi de esir almış olup 150'si hâlâ kayıptır. 25 yıl önce bugün yaşanan bu katliam, video-kayıtlarla da işgale katılan kişilerin itiraflarıyla da belgelenmiş durumdadır.Mesela Ermeni Yazar Zori Balayan, o dönemde işgalde hekim olarak görevlendirilmiştir. Bu görevi esnasında bir bebeği denek olarak kullanmış ve itirafını da Ruhumuzun Canlanması adlı kitapta şu aşağılık cümlelerle dile getirmiştir: "Katliam sırasında pencereye çivilenmiş bir çocuk gördüm. Aklıma dahiyane bir fikir geldi. Canlı bir çocuğun derisi yüzüldükten sonra kaç dakika yaşayabileceğini hesaplamak için kolları sıvadım. Kafası dahil tüm derisini 5 dakikada yüzdüm. Arkadaşım Haçatur, çocuğun çığlıkları duyulmasın diye annesinin kesilmiş göğsünü çocuğun ağzına tepti."Bu cümleler, şeytanı şeytanlığından utandıracak cümlelerdir ve Hocalı'daki vahşeti gözler önüne sermektedir.   15 devlet parlamentosu ve ABD'nin 16 eyaleti işgali "soykırım" olarak nitelemiş durumda olsalar da birçok Batı devleti katliamı soykırım olarak görmedi. Aynı Batı'nın da içinde bulunduğu Birleşmiş Milletler, 1948 yılında aldığı kararla soykırımı şöyle tanımlamıştır: "Bir eylemin soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla tümünün veya bir bölümünün yok edilmesi niyetinin bulunması gerekir." Bu tanıma göre Ermenistan'ın yargılanması şarttır. "Öz gardaş" ve soydaş olarak gördüğümüz Cân Azerbaycan'ın bu kadim acısı, biz Türkiye Türklerinin de acısıdır. Bu katliamı dillendirmek, uluslararası kamuoyunda ısrarla anlatmak boynumuzun burcudur. Bu aşamada "sanat" da kullanılabilecek en iyi argümanlardan biridir. Ermeni sanatçılarının "sözde soykırım"ı tüm dünyaya sanat vasıtasıyla dillendiridiğinden daha kuvvetli bir şekilde Hocalı, şiirlere, makalelere, köşe yazılarına, romanlara ve hatta sinemaya konu olmalıdır.   İşte bu duygulardan ilham alan şairimiz Fazıl Ahmet Bahadır'ın büyülü mısralarıyla Hocalı'da vefat edenlere Allah'tan rahmet diliyoruz. Mekanları Cennet, kabirleri pür-nûr olsun!   (...) Yıldızlar uyurken her gece, Tutunup rüzgârın eteklerine, Göy Hazar kokulu bir mugam gelir, Ayrılık üstüne hasret üstüne. Hocalı'da Kelbece'de Laçin'de Gök hıçkırır, yedi kat yer ürperir. Taşsız kalmış mezarların bekçisi, Yarım kalmış sevdaların yasçısı... Karabağ'ın bağrında, Bahtı kara bir çüçek, Her bahar inatla açıp yeniden Gidenlerin döneceği güne dek Ümitle bekleyecek. Ve bir seher yer ile gök arasında Yaratılmış ne varsa Ya azatlık ya ölüm diyecek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--

logo

   E-posta: bilgi(@)sakaryamedyasi.com.tr
Tüm hakları Sakarya Medyası adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr