Hayvanlara yönelik şiddet vakalarıyla gündemden düşmeyen yeni yasa çalışmaları 13 yıldır hala sonuçlandırılamadı. Hayvan koruma örgütleri siyasi irade eksikliği ve karşı lobicilik faaliyetlerinin etkili olduğu görüşünde.
"Av tüfeğiyle vurulan 3 kedi yaralandı, 1 köpek telef oldu", "Ayakları bağlanan kedi işkence edilerek öldürüldü", "Kaldırımda kafası kesilmiş kedi bulundu."
Sadece Kasım ayında medyaya yansıyan haberlerden birkaç başlık, sokak hayvanlarına yönelik vahşetin boyutunu gözler önüne seriyor. İnsanların sokak hayvanlarıyla iç içe yaşadığı Türkiye'de bir yanda sokaktaki kedi-köpeklere sahip çıkan, kışın soğuktan, yazın sıcaktan korumak için çabalayan mahalle sakinleri ve esnafın çizdiği tablo, diğer yanda hayvanları bir canlı olarak kabullenmeyen, yaşam hakkını hor gören bir anlayış hakim.
Deutsche Welle Türkçe'den Beklan Kulaksızoğlu'nun haberine göre Türk hukuk sistemi de mevcut haliyle hayvanları koruma işlevini yerine getiremiyor. Hayvanların "can" değil, "mal" olarak algılandığı Türk Ceza Kanunu, sadece "sahipli" hayvanlara verilen zararı cezaya tabi tutuyor. Bu ceza da malı zarar gören kişiye tazminat niteliğinde.
Hayvanların korunmasına dair 2004 yılında çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu da sorunlu maddeleri nedeniyle yıllardır tartışma konusu. Hükümetin en son geçen yıl hazırladığı yasa tasarısı tepkiler üzerine geri çekilmişti. Hayvan hakları örgütlerine göre kanunun ve yasa tasarılarının en sorunlu noktası, hayvana yönelik şiddeti "suç" değil, "kabahat" olarak değerlendirmesi, sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı yapması ve öngörülen cezaların caydırıcılıktan uzak olması.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu geçen yıl Haziran ayında yaptığı açıklamada, hayvanlara yönelik işkence ve kötü muamelenin "kabahat" kapsamından çıkarılıp "suç" olarak kabul edileceğini, yasa tasarısında faillere yönelik hapis cezası getirileceğini söylemişti.
Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Yönetim Kurulu Başkanı avukat Kemal Şenpolat, tasarıda dört aydan başlayan bir hapis cezası istendiğine dikkat çekerek, "Fiili olarak bu hapis cezası tutuklama anlamına gelmiyor, adli para cezasına çevrilecek. Ama en azından kişinin sabıka kaydına işlenecek olmasına da sevinmek durumunda kalıyoruz. Eğer fiili tutuklama istiyorsanız o cezanın alt sınırının iki yıldan başlaması gerekiyor" diyor. Şenpolat, mevcut yasada öngörülen para cezalarının da mahkemece taksitlendirildiğini, bunun bir nevi faili ödüllendirme anlamına geldiğini belirtiyor.
BELEDİYELER YASADAN MUAF MI?
Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu (HayKonfed) Başkanı Nesrin Çıtırık'a göre ise mevcut kanun ve üzerinde çalışılan tasarının en önemli eksikliği, belediyelere yönelik bir yaptırım içermemesi. 2004 yılında kabul edilen yasanın önceki dönemdeki zehirleme, öldürme uygulamalarına son vererek belediyelere bakımevleri kurma, kısırlaştırma merkezleri kurarak hayvan sayısını kontrol altında tutma yükümlülüğü getirdiğini belirten Çıtırık, "Ancak belediyeler zehirleme, vurma, öldürme kültüründen kurtulamadı. Pek çok belediyede kurulan bakım evlerinde de hayvanlar açlık ve ölüme terk ediliyor. Bir vatandaş bir hayvana işkence ettiği zaman ciddi bir şekilde gündeme geliyor, ama vatandaşın hayvana uyguladığı vahşetin yüz bin mislini belediyeler yapıyor. Türkiye'de esas olarak belediye zulmü var" diyor.
Belediyelere yönelik yaptırımların TCK kapsamına alınmaması durumunda bakanlığın tasarısının "bir tuzak ve aldatmaca" anlamına geleceğini belirten Çıtırık, "Anadolu belediyeleri hayvanları topluyor, yarı canlı gömüyor, önlerine zehiri veriyorlar saatlerce hayvancıklar kıvranarak ölüyor, ya da götürüp gözü açılmamış yavruları dağın başına bırakıyorlar. Işkence eden vatandaşa ceza var, belediyeler binlerce hayvanı barınaklarda kalplerine çamaşır suyu enjekte edip öldürürken bunun yaptırımı yok" eleştirisinde bulunuyor.
HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı Şenpolat da, Bakanlık'a sundukları teklifte yer alan "hayvana eziyet kamu görevi vasıtasıyla yapılıyorsa cezası üç kat artırılır" şeklindeki maddenin hükümet nezdinde kabul görmediğini belirtiyor. 2004'ten bu yana birçok hükümet değişikliğine rağmen Veysel Eroğlu'nun hep Orman Bakanı olarak görevde kaldığına dikkat çeken Şenpolat, Eroğlu'nun aradan geçen zamanda yapılan tüm görüşmeleri ve gündeme getirilen sorunları bildiği, ancak geçen 13 yılda Bakanlığın hala bir adım atmadığı eleştirisinde bulunuyor.
YASA NİYE ÇIKMIYOR?
Avukat Kemal Şenpolat, 5199 sayılı tartışmalı Hayvanları Koruma Kanunu'nun değiştirilmesinde en önemli dönemecin 2012 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı'ndaki ofisinde gerçekleştirilen görüşme olduğunu belirtiyor. Hayvan hakları örgütlerini kabul eden Erdoğan'ın kanunun değiştirilmesi talimatı vermesinin ardından konunun ivme kazandığına dikkat çeken Şenpolat, "Atışlar yapıldı ama nedense gol vuruşu bir türlü gelmedi" diyor.
Tasarının bakanlıktan çıkmamasında lobicilik faaliyetlerinin de etkili olduğu tahminini dile getiren Şenpolat, "Petshoplarda ya da internet üzerinden gelişigüzel hayvan satışını istemiyoruz. Yunus parklarında yunusların olmasını istemiyoruz. Hayvanat bahçelerine Afrika'dan, Asya'dan hayvanların getirilmesini, devletin buna teşvik vermesini istemiyoruz. Hayvanlara kötü muameleyi belediye ya da devlet görevlileri yaptığında cezanın farklı olmasını istiyoruz. İstekler birçok menfaat grubunu da etkilediği için olsa gerek, yasa bir türlü istediğimiz gibi Genel Kurul'a gelmiyor. Mecliste kimsenin muhalefet ettiği de yok, ama engeli bir türlü aşamıyoruz" diyor.
ALMANYA'DA DURUM NASIL?
Almanya'da ise hayvan türlerine göre koruma önlemleri ve cezalar ayrı ayrı sınıflandırılıyor. Örnek olarak kedi ve köpeklere kötü muamele suçu için üç yıla kadar hapis cezası ya da para cezası öngörülürken kedi ya da köpeğe kötü muamele girişimi ya da ihmal yoluyla kötü muamele kabahatler kanunu kapsamında 25 bin euroya varan para cezasıyla cezalandırılıyor. Hayvanlara karşı suç ya da kabahat işleyenlerin bir daha hayvan sahibi olması da yasaklanıyor.
Kedi-köpek örneğinde Türkiye ile Almanya arasındaki en önemli fark, Almanya'da kedi ve köpeklerin çok büyük bölümünün sahipli olması, sokak kedisi ya da sokak köpeği kavramının bulunmaması. Sahipsiz kalan kedi ve köpeklerin ise belediyelere bağlı bakımevlerine alınması zorunlu.
Almanya'da hayvanları koruma kanununa uyumu denetleme yetkisi, belediyelere bağlı Veteriner İşleri Dairelerine ait. Şikayetler de bu dairelere bildiriliyor. Dairelerin harekete geçmemesi halinde ya da acil ve somut durumlarda doğrudan polise ya da savcılığa suç duyurusunda bulunulabiliyor.