Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Deprem Çalışmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi (DAMER) İzmir Depremi'nin ardından bölgede incelemelerini sürdürüyor. Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Naci Çağlar, DAMER Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Osman Kırtel, Teknoloji Fakültesi Dekan
Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi İsa Vural, Dr. Öğretim Üyesi Yusuf Sümer ve Dr. Öğretim Üyesi Ali
Sarıbıyık'tan oluşan heyet ilk incelemelerinin sonucunda elde ettikleri bulguları ise kamuoyuyla
paylaşıyor. Bu doğrultuda TRT Haber canlı yayınına konuk olan Rektör Yardımcısı Çağlar ve DAMER
Müdürü Kırtel depreme ve hasarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Deprem gerçeği dikkate alınmamış
AFAD'ın kaya zemin ve alüvyon zemindeki ivme değerlerine dikkat çeken Prof. Dr. Naci Çağlar,
"Buradaki değerler zeminin 2,5-3 kat kadar deprem etkisini büyüttüğünü gösteriyor. Tabi ki yapıda
görülen hasarların tamamı zemine bağlanamaz. Aynı zeminde olmasına rağmen bazı binalarda çatlak
bile gözlemleyemezken bazı binaların çöktüğünü görüyoruz. Binaların projelendirme hataları, yapım
hataları ve işçilik hataları öne çıkabiliyor. Burada yıkılan yapılara baktığımızda kirişleri görebiliyoruz
ama kolonların çoğu dağılmış durumda ve onları göremiyoruz. Bu yapıları depreme dayanıklı yapılar
olarak göstermek mümkün değil. Sanki deprem gerçeği hiç göz önünde bulundurulmadan inşa
edilmişler. 2000 yılı öncesine baktığımızda Türkiye'de binaların beton dayanımı çok düşük
seviyerlerdeydi. Yönetmelikte belirtilen değer, olması gereken deprem dayanımının yarısından daha az
bir deprem dayanımına sahip betona tekabül ediyordu. Bizim öncelikle bu sorunu çözmemiz gerekiyor"
diye konuştu.
3 çözüm önerisi
İzmir'de yaptıkları ilk incelemelerde malzeme dayanımının düşük olduğunu gördüklerini belirten
Çağlar, "Son deprem yönetmeliğine göre beton dayanımının 25 megapaskal olması gerekiyor. Biz
buradan alınacak örneklerde 14-15 megapaskallık bir değer çıkmasını öngörüyoruz. Yani olması
gereken değerin epey altında. Beton oluşturulurken birçok malzeme karıştırılıyor. Bu malzemelerin belli
oranları var. O oranlar sağlandığı zaman beton dayanıklı olabilir. Bunun şantiye ortamında malzemeleri
kararak sağlanma şansı yok. 2000 sonrası yönetmelik gereği bunlar fabrika ortamında yapıldığı için
dayanım sağlayabiliyorlar. Oradaki sorun ise beton şantiyeye geldikten sonra ustaların betona fazla su
katmaları oluyor. Su oranının artması betonun kıvamını artırır ama dayanımını düşürür. Burada sorun
daha çok denetim noksanlığından kaynaklanıyor gibi görünüyor. Eğer bir inşaat mühendisi tarafından
doğru bir denetim yapılırsa beton da doğru bir şekilde kullanılacaktır. Vatandaşlarımız öncelikle kendi
evlerinin risk durumunu öğrenmeliler. Eğer varsa bu riski azaltmalılar. Bir de riskin transfer edilmesi
lazım. Bunu sağlamanın yolu ise deprem sigortasını yaptırmak. Bu 3 öneriye dikkat etmelerinin olumlu
sonuçlar doğuracağını düşünüyorum."
Binalara keyfi müdahale yapılmamalı
Depreme dayanıklı yapı tasarımının disiplinler arası olduğunu belirten DAMER Müdürü Dr. Osman
Kırtel, "Yer bilimi uzmanları ve inşaat mühendisleri bunun için birlikte hareket etmeliler. Depremlerin
yapılara etki edecek ivme değerleri belirlenmiş durumda. En büyük problem yapıların bu değerlere
T.C. SAKARYA UYGULAMALI BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
İletişim Koordinatörlüğü
uygun olarak tasarlanıp inşa edilememesi. Özellikle 1999 Marmara Depremi sonrasında hazır betonun
ve zemin etüdünün zorunlu hale getirilmesi, yapı denetim kuruluşlarının kurulması ve bunların
arttırılmasıyla birlikte bu tarihin ardından yapılan yapılar göreceli olarak daha önce yapılan binalara
göre çok daha iyi durumdalar. Burada hasar alan ya da yıkılan binaları dışarıdan gözlemlediğimiz
kadarıyla malzeme kalitesi ve özellikle hazır betonun kullanılmaması öne çıkıyor. Yapılarının hazır
betonla yapılmadığını bilen ev sahipleri yetkili kurumlara yapılarının deprem performanslarını test
ettirmeliler. Burada Barış Sitesi'nde 4 bloktan 3'ü yıkılmış, 1 tanesi yıkılmamıştı. Yıkılan 3 binanın
giriş katında tüm duvarlar kaldırılmış ve katlar otopark olarak kullanılmış. Bunun yapılmadığı diğer
bina ise ayaktaydı. 3 bina giriş katı üzerine çökmüştü. Yapıya yapıda yaşayanlar tarafından yetkili
uzmanların bilgisi dâhilinde olmadan yapılan müdahaleler de bir diğer ciddi sorun."
Eski yapı stokunu yenileyemiyoruz
Vatandaşların evi aldıktan sonra evin içindeki her şeye müdahale etme hakkını kendilerinde görmenin
başka bir sorun olarak ön plana çıktığını belirten Kırtel, "Bu yasal olarak yasak bir şey. Duvarı
kaldıranlar ve taşıyıcı elemanlara zarar verenler var. Bu da gördüğümüz yıkım sebeplerinden bir tanesi.
İstanbul'da olacak bir depremin çarpan etkisi çok çok fazla olacaktır. İzmir'de yıkılan bina sayısı 20
civarında ve arama kurtarmayla ilgili çekilen zorlukları görebiliyoruz. Deprem kar ya da yağmur gibi bir
doğa olayı. Afete dönüştüren binalar. Teknoloji ilerliyor. Deprem yönetmelikleri yenileniyor. Ama biz
eskiden gelen yapı stokumuzu bir türlü yenileyemiyoruz. Eski yapıları gözden geçirerek riski tespit
etmemiz gerekiyor. Bunun için de ben devletimizin ve vatandaşlarımızın beraber çalışmaları gerektiğini
düşünüyorum. Vatandaşlarımızın risk tespiti için istekli olmalı devletimiz de bu anlamda gerek maddi
gerekse uzman noktasında destek sağlamalı" ifadelerini kullandı.