Terörist başı Gülen 15 Temmuz'daki alçak darbe girişimin ardından "ABD'ye ben ve arkadaşlarım hep sizin hizmetinizde olduk, beni iade etmeyin kullanın" mesajı göndermişti. Bu çetenin geçmişine baktığımızda her zaman ve şartta Haçlı-Siyonist dünyanın hizmetinde, Türkiye'nin ve İslam dünyasının ise karşısında olduğu görülüyor.
HABER MERKEZİ
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde dış bağlantılar da tartışılıyor. Yapılan değerlendirmelere göre FETÖ'nün küresel güçler tarafından bir piyon olarak kullanıldı.
Darbe girişiminde hedeflerden birinin Türkiye'de iç savaş çıkararak Suriye'de olduğu gibi uzun yıllar sürecek bir kaos ortamı oluşturmak olduğu da ifade ediliyor. Darbe girişimi üzerine tartışmalar sürerken Türkiye, piyon olarak kullanıldığı netleşen terörist başı Fetullah Gülen'i ABD'den istiyor.
İade talebine ilişkin dosyalar hazırlanarak Amerikan makamlarına iletildi. Adalet ve Dışişleri bakanları da iade görüşmeleri yapmak üzere ABD'ye gitmeye hazırlanıyor. Ancak ABD'den gelen açıklamalar iadenin olmayacağı yönünde.
Ortaya çıkan açık tabloya rağmen Türkiye'den belge isteyen ABD, Gülen'e sahip çıkıyor. Obama yönetimi belge isteriz diyerek süreci uzatmanın gayreti içerisinde. Darbe girişiminin gerçekleştiği 15 Temmuz günü İstanbul'da bir toplantı yaptığı ortaya çıkan CIA eski Danışmanı Henri Barkey, Fetullah Gülen'in iade davasının en az 2 yıl süreceğini ve güçlü kanıtlar sunulması gerektiğini söylemişti.
Yıldırım'dan ABD'ye sitem
Ankara da stratejik ortak olarak gördüğü ABD'nin bu tavrından rahatsız? Konuyla ilgili Amerikan Wall Street Journal gazetesine röportaj veren Başbakan Binali Yıldırım,
"ABD'nin Gülen konusunu ele alış biçiminden üzüntülüyüz" dedi.
ABD'den, darbenin ardındaki, Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturan FETÖ elebaşı Gülen'i iade etmelerini talep ettiklerini ifade eden Yıldırım,
'Deliller apaçık. Bu terör grubunun bize ve Türk halkına yönelik hain saldırıların sorumlusu olduğunu biliyoruz' dedi.
FETÖ elebaşı Gülen'in tutuklanması talebiyle ilgili dosyaların ABD'ye gönderildiğini belirten Yıldırım, ABD yönetiminin sorumluların adalete teslim edilmesine yönelik tavrını eleştirerek, Türkiye ile ABD arasındaki stratejik müttefikliğin prosedürle ilgili konulardan daha ağır basması gerektiğine işaret etti. Yıldırım,
'ABD sürekli bizden belge istiyor. 265 kişi öldürüldüğünde, uçaklar tarafından bombalandığında ve tanklarla üzerlerinden geçildiğinde ne tür belgeye ihtiyacınız olacak? Deliller açık. Darbecilerin emri Fetullah Gülen'den aldığına yönelik ifadelerine sahibiz. ABD'nin bu konuyu ele alış biçiminden üzüntülüyüz. ABD'nin bu kişiyi neden bu haliyle teslim edemeyeceğini açıkçası anlayamıyoruz' dedi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da Fetullah Gülen'in Türkiye'ye gelmemek için kaçmaya çalıştığı yönünde istihbaratlar bulunduğunu belirterek,
"Fetullah Gülen, Mısır, Kanada, Meksika, Avustralya ve Güney Afrika'ya kaçabilir. Bu konuda çalışmaya başladı" dedi.
FETÖ'NÜN ETİ DE, SÜTÜ DE ABD'NİN
Terörist başı Fetullah Gülen ise ABD'nin kendisini Türkiye'ye iade etmeyeceği görüşünde. "ABD böyle bir boşluğa düşmez" diyen terörist başı Gülen, yine de işini şansa bırakmıyor ve Amerikan makamlarına "beni iade etmeyin, kullanın" mesajı veriyor.
Terörist Gülen, ABD'nin New York Times gazetesine kendi adıyla yazdığı makalede, 'Batılı demokrasilerin ılımlı Müslümanlara ihtiyaç duydukları bir dönemde, ?hizmet' içindeki ben ve arkadaşlarım Batının yanında yer aldık' diyerek Obama yönetimine mesaj vermişti. ABD'nin Gülen'i Türkiye'ye iade etmeye yanaşmamasının en önemli nedeninin ise onun ve taraftarlarının hala kendileri açısından çok geniş bir kullanım alanı olması olduğu ifade ediliyor.
Türkiye'de bu FETÖ örgütünün yapılan tasfiyelere rağmen hala çok büyük bir yapılanması olduğu belirtiliyor. Yapılan değerlendirmelere göre devlete yerleştirilmiş FETÖ elemanları sanılanın çok daha üzerinde.
ABD'nin uzun yıllardır piyon olarak kullandığı FETÖ lideri Gülen ve ekibini istediği zaman yeniden Türkiye'ye karşı kullanmak üzere elinde tutacağı ifade ediliyor. FETÖ çetesi Türkiye'de olduğu gibi tüm dünyada da ABD'nin çıkarlarına hizmet ediyor.
Afrika içlerine kadar yayılan FETÖ okullarının birer CIA üssü gibi çalıştığı ve ABD'nin bu okullar üzerinden ilgili ülkelerin yönetim kadrolarını ele geçirdiği istihbarat bilgilerine yansımış durumda.
FETÖ gerçeğine dair en dikkat çekici analizlerden biri uzun yıllar önce FETÖ ? CIA ortaklığını görerek bu yapının Rusya'daki faaliyetlerini yasaklayan Rusya'dan önceki gün geldi. Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Araştırma Görevlisi Ruslan Kurbanov,
'Gülen ağını CIA'nın kendisi oluşturdu. Gülen ABD'nin yardımıyla kendi elemanlarını devlet makamlarına sızdırdı' demişti.
FETÖ'nün Batı'ya hizmetleri
FETÖ lideri Fetullah Gülen'in "Ben ve arkadaşlarım her zaman batının yanında yer aldık" sözleri büyük bir gerçeğin itirafı olarak kabul ediliyor. FETÖ çetesi attıkları her adımla Haçlı-Siyonist dünyanın çıkarlarına hizmet ederken Türkiye'ye ve İslam dünyasına ağır darbeler indirdi. İşte FETÖ'nün batıya hizmetinden birkaç örnek:
1- Vatikan projelerine taşeron oldular: FETÖ örgütü, Vatikan'ın İslam dünyasında Hıristiyanlığı yaymak için geliştirdiği Dinlerarası Diyalog projesini Türkiye'ye taşıdılar. Projenin Türkiye ayağının temsilciliğine soyunan bu çete uzun yıllarca İslam itikadıyla ters bir şekilde 3 hak din safsatasını gündem etti. Gazeteleriyle, televizyonlarıyla, ele geçirdikleri tüm kurum ve kuruluşlarla bu itikadi sapkınlığı millete empoze ettiler. ABD'nin BOP'unun da en önemli argümanı haline getiren Dinlerarası Diyalog fitnesi devlet politikası haline getirmeyi de başaran bu çete açtıkları kilise evlerle binlerce gencin Hıristiyan olmasına neden oldu.
2- CIA ajanı şakirtler: FETÖ'cüler Türkiye'de ve dünyada açtıkları okullarla CIA'nın adeta eli ayağı oldu. CIA üssü gibi çalışan bu okullar faaliyette bulundukları ülkelerin ileri gelenlerini çocukları üzerinden kontrol etti.
3- Himmet paraları kiliselere aktı: FETÖ militanları Türkiye'de himmet adı altında topladıkları paraları başka ülkelerde kilise ve misyoner okulu açmak için kullandı. Örneğin FETÖ Kasım 2006'da Amerika'daki bir misyoner okuluna yüklü miktarda bağış yapmıştı. Haber o dönem şu şekilde basına yansımıştı, "Amerika'da yaşayan Nur Cemaati Lideri Fethullah Gülen'in yeğeni Dr. Ali Bayram, Papaz Okulu Hartford Seminary'e 2 milyon dolarlık bağış yapmıştı. Hartford Seminary'nin internet sitesinde bağış "Türk dini liderden 2 milyon dolarlık bağış" başlığıyla duyurulmuştu. Hartford Seminary Halkla İlişkiler Müdürü David S. Barrett okullarının tarihinde ilk defa Müslüman(!) bir cemaatten bu kadar büyük bağış aldığını belirtmişti."
4- Fethullah Gülen'in İsrail sevdası: Eli kanlı FETÖ örgütü, ABD'nin yanı sıra İsrail'e de büyük bir sadakat gösterdi. Türkiye'yi yöneten hükümetleri içlerine soktukları bakan ve milletvekilleri ile İsrail lehine adımlar attıran Gülen grubu ellerindeki medya gücüyle de İsrail'i kamuoyuna şirin gösterme çabasına girdi. FETÖ elebaşı Gülen, 2010 yılındaki Mavi Marmara saldırısında yardım gönüllüsü Türkleri öldüren İsrail otoritesine saygı gösterilmesi gerektiğini açıklamıştı. Örgüt lideri Gülen, 1990 yılında gerçekleşen Birinci Körfez Savaşı sırasında da Irak'ta ABD bombaları altında ölen binlerce Müslüman Iraklıya değil, İsrail'de ölen İsrailli çocukların gördüğünde ağladığını söylemişti.
5- Tüm şer projelerinde FETÖ rol aldı: FETÖ'nün batıya hizmetteki en önemli misyonlarından biri de ABD- İsrail ikilisinin mezhep çatışması projesine destek olmasıydı. Bu grup ellerindeki medya gücünü de kullanarak Türkiye'de Alevi-Sünni, Ortadoğu'da da Şii-Sünni çatışması çıkması için provokatif yayınlar yaptı.
6- İş darbe girişimine kadar geldi: FETÖ son olarak 15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiye'ye büyük darbe indirerek ABD'nin ülkemiz üzerindeki hesaplarının gerçekleştirilmesinde hayati bir rol aldı.
Zaman'a operasyon: 47 gözaltı kararı
FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında, eski Zaman gazetesi çalışanı 47 kişiye yönelik operasyon başlatıldı. Operasyonda eski Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay gözaltına alındı
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında eski Zaman gazetesi çalışanı 47 kişiye yönelik operasyon başlatıldı.
FETÖ mensuplarının darbe girimi üzerine yürütülen soruşturma kapsamında, eski Zaman gazetesi yöneticileri ve yazarlarının da aralarında bulunduğu 47 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne bağlı ekipler, haklarında gözaltı kararı verilen şahısların adreslerinde arama yaptı. Operasyon kapsamında, eski Zaman gazetesi yazarı Dr. Şahin Alpay da gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Çarşamba günü sabah erken saatlerde Alpay'ın Etiler'deki evine geldi.
Evde bir süre arama yapan polis, bazı belgelere incelemek üzere el koydu. Gözaltına alınan Alpay, evinden çıkarılırken gazetecilerin sorusu üzerine, "Hiçbir açıklama yapmayacağım. Hiçbir suçum yok. Neden gözaltına alındığımı bilmiyorum" dedi.
10 kişi gözaltına alındı
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne bağlı ekiplerce yapılan çalışmada Zafer Özsoy, Ahmet Metin Sekizkardeş, Cuma Kaya, Murat Avcıoğlu, Osman Nuri Arslan, Şeref Yılmaz, Hüseyin Turan, Faruk Akkan ve Nuriye Ural da gözaltına alındı. Şüphelilerden evinde arama yapılan Zeki Önal'ın, yaşlı ve hasta olduğu için gözaltına alınmadığı belirtildi.
Haber Merkezi
Vatikan'ın misyonu ve darbeye giden yol
Muharrem Bayraktar
FETÖ'nün devleti ele geçirmek için yaptığı darbe girişimine dair her geçen gün vahim bilgiler geliyor. Aslında Fethullahçılar, hükümetin kendilerine verdiği imkânlarla devleti zaten ele geçirmişlerdi, bunu darbe ile 'resmiyete' kavuşturacaklardı!
Bilen biliyor ki, yıllardan beri, devlet demek FETÖ demekti. Ordu, istihbarat, emniyet, milli eğitim, maliye v.s tamamen bunların kontrolüne idi.
Devleti büyük bir iştahla ve zevkle bunlara teslim ederler, en az darbeyi yapanlar kadar sorumludur.
Bülent Arınç'ın 'yahu ne kadar ahmakmışım' diyerek kıvırması, 2010 KPSS sınavında soruların cemaat tarafından çalındığını gündeme getirenlere karşı cemaati savunan, göğsünü siper ederek bu hırsızların tarafında yer alan Hüseyin Çelik ve ekibi de en az darbeciler kadar sorumludur.
Hükümetin önüne 'bizim devlete hakim olacak yeterli kadromuz yok, bu açığı Fethullah'ın ekibi ile giderelim' diyen AKP'nin kripto FETÖ'cüleri bu darbenin failleri arasında yer almalıdır.
'Haberimiz yoktu demek, ahmaklığı oynamak' milleti ahmak yerine koymaktır.
FETÖ/PDY yapılanmasını soruşturan savcıların iddianamesi basına yansıdı. İddianameyi hazırlayan dört savcı, açık ve net tespit etmiş:
'-FETÖ için öncelikli yer TSK'dir. Burada örgüt aşırı bir kadrolaşmaya gitmiştir.
-TSK içerisindeki bu yapı ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaşmıştır.
-Son yıllarda bu örgütten olmayan neredeyse hiç kimse askeri okullara girememektedir.
-Kurmay subaylık sınav soruları önceden elde edilip örgüt mensuplarına itaat ve eğitim kriterine göre verilerek avantaj sağlanmıştır.'
Savcıların 'ordu içinde disiplini bozacak ve savunma zafiyeti oluşturacak' boyuta gelen Fethullahçı kadrolaşmanın faillerinin de bir bir ortaya çıkarmasını ümit ediyoruz.
Görülüyor ki,'bu çete' devlete karşı darbeyi 'çoktaaan!' yapmış.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın muhteşem bir eseri vardır: Milli ve dini bütünlüğümüze yönelik tehditler.'
Bu kitap 20 yıl kadar önce yayınlandı. Osmanlı'dan bugüne Türkiye coğrafyası üzerinde batının oyunlarını anlatıyor ve 'dini bütünlüğümüze vurulan darbenin, her defasında milli bütünlüğümüze ve devletin varlığına yönelik bir tehdit olarak' karşımıza çıktığını delilleriyle anlatıyor.
Fethullah Gülen, 1997 yılında görünürde dini bir faaliyet olan 'dinler arası diyalog' görüşmelerinin bir parçası olarak Vatikan'a gitmiş ve Papa 2. Jean Paul'e sunduğu mektupta 'biz Vatikan misyonunun bir parçası olarak buradayız' demişti.
O misyonun sadece bir dini misyon olmadığı, bugün kanlı bir darbe girişimi olarak ülkeye kast eder hale geldiğini hep birlikte gördük.
Yani, Haydar Hoca'nın 'tehdit, milli ve dini bütünlüğümüzedir' tezi bir kez daha haklı çıktı.
Fethullah Gülen, Vatikan'da Papa ile görüştükten sonra ATV'de Ali Kırca'nın sunduğu haberlere telefonla bağlanmış, 'Vatikan'da papa ile görüşmesine tepki gösteren çevreleri dar görüşlülükle suçlamıştı.'
Vatikan'la diyalog kurmaya gidenler, devlete kurşun sıkma noktasında geldiler.
Kimin dar görüşlü kimin GENİŞ GÖRÜŞLÜ olduğu bugün ortaya çıktı!
Devletin ve milletin de ihtiyacı olan şey bu geniş görüşlü ve geniş ufuklu kişilerdir.
Yaşadığımız sorunların temelinde bu 'ufuk sorunu' vardır.
Hoşgörü Diyalog'tan Darbeye?
Abdullah Terzi
Hoşgörü diyalog diyerek kitleleri, siyasileri, STK'ları, devletin kurumlarını uyuttular. Bu öyle bir diyalog masalı idi ki herkes hoşgörü ninnileri ile uyutuldu. Darbe sesleri, uçak bombaları, tank mermileri, helikopter saldırıları ile uyanınca 'ne oluyoruz?' dendi.
Erzurum Lalapaşa Camii'nde hâlâ duvara asılı bir veciz söz var: 'Gafleti çok olanın Devleti zail (yok) olur' diye?
Bu ne gafletmiş ki çeyrek asırdır sürmüş. Toplumun tüm kesimlerini kuşatmış? Esnafından askerine, siyasetçisinden sendikacısına? Sanatçısından futbolcusuna? Hocasından, müftüsünden, artistine?
Hoşgörü ve diyalog masalı, küresel barışa katkı derken devleti, askeri, milleti hangi badireye sürüklemek istedikleri anlaşılabildi mi?
Sivilinden askerine, işadamından siyasetçisine herkes F. Gülen'le ilgili bir fotoğraf karesinde olmak için yıllardır çırpındı. Arşivler bu konuda çok zengin? Herkes Feto'cu olmuştu? Meşhur Abant toplantıları, diyalog iftar ve toplantıları, Türkçe Olimpiyatları vd. renkli simalara tanık olmuştu.
Sadece ve sadece Prof. Dr. Haydar Baş ve Kadrosu bu hareketin, salt bir cemaat hareketi olmadığını 1998'den beri, belgeleri, bulguları ve delilleri ile kamuoyuna sundu.
Her kesime ABD?Vatikan eksenli bir ajan faaliyeti ile karşı karşıya olunduğunun belgeleri aktarıldı. İnancımıza, devletimize, ordumuza, vatanımıza ve milletimize, medeniyetimize karşı hoşgörü?diyalog?barış maskesi ile bir ihanetin sürdürüldüğü anlatıldı.
O gün bu tespiti, önemsemeyenler, küçümseyenler, hadi ordan kıskanıyorsunuz, çekemiyorsunuz diyenler (ama istisnasız her kesimden) bugün ekran ekran dolaşıp büyük laflar ediyorlar.
Bu Feto örgütü mensupları, siyasilerin kendilerine sundukları devlet imkânlarını kullanarak, Haydar Baş ve kadrosuna, kurumlarına acımasızca iftiralarla saldırdılar. Linç girişimine giriştiler, hiçbir siyasi arkamızda durmadı, duramadı.
28 Şubat'ın gerçek mağduru nasıl Haydar Baş ise, 1997 sonrası 18?19 yıllık dönemde de en çok mağdur edilen yine O olmuştur. Bu paralel yapı, her alanda hukuksuz ve ahlâksız saldırıların, linç girişimlerinin tetikçisi olmuştur.
Bugün milletçe bir ve beraber olma zamanıdır. Asker?sivil, devlet?millet kaynaşma zamanıdır. Doğru? Zaten Haydar Baş Bey'in 40 yıldır söylediği bu? Ancak 'Haydar Hoca haklıymış' demek yetmez, özür beyanının ötesinde, Türk Milleti'nin Prof. Dr. Haydar Baş ile birlikte bir gelecek inşa etmesi gerekmektedir.